30 Ağustos 2017 Çarşamba

Mavi Sürgün - [Halikarnas Balıkçısı]

Halikarnas Balıkçısı ile tanışma kitabım Aganta Burina Burinata olmuştu. Mavi Sürgün, yazarın okuduğum ikinci kitabı. Şimdi düşünüyorum da Mavi Sürgün'ü daha mı çok sevdim ne?

Öncelikle kitabın künyesini verelim. İstanbul dışında etkinlik gösteren sayılı yayınevlerimizden olan, Ankara merkezli Bilgi Yayınevi tarafından basılmış. Elimdeki kitap Ekim 2016'da yayımlanan 22. baskı. Kitabın ilk baskısı yine Bilgi Yayınevince 1961 yılında gerçekleştirilmiş. Halikarnas Balıkçısı'nın "Bütün Eserleri" dizisinin 3. kitabı. 226 sayfadan oluşuyor.

Okuyuşum boyunca dilinin duruluğuna, anlatımın akıcılığına hayran kalarak çevirdim kitabın sayfalarını. Kitaba ne ara başladım; kitabı ne ara yarıladım, ne ara bitirdim inanın anlamadım. Böyle bir kitap için birkaç satır yazmasam içim rahat etmezdi. Daha fazla okur tarafından bilinsin, duyulsun istiyorum. Halikarnas Balıkçısı edebiyatımızda gözardı edilmiş; hakettiği değeri bulamamış bir hazine bence.

Bu kitap bir özyaşamöyküsü; yazarının kendi yaşamının bir bölümünü anlatıyor olması hasebiyle bir anı kitabı. İstanbul gazetelerinde hikâyeler tefrika ederek geçinen bir yazardır Cevat Şakir.


Mahkûmiyet ve sürgün 


Savaş döneminde eşlerini, ailelerini görmek için ordudan kaçan askerlerle ilgili haberlerden esinlenerek kurgu bir öykü yazar. Konu asker olunca, içinde bulunulan dönem de Kurtuluş Savaşı olunca, öykü yetkililerin dikkatini çeker, öfkesini toplar.

Bir gün, Üsküdar Şemsipaşa'daki evinin kapısı çalınır ve karakola çağrılır. İstiklâl Mahkemeleri'nde yargılanacağı söylenir ve bu nedenle ilk trenle Ankara'ya gönderilir. Gidince anlaşılır ki, sebep yazdığı bu öyküdür. Vatana ihanet, millî mücadeleye muhalefet gibi konularda hiç acıması olmayan ve çokça idamlar gerçekleştiren İstikâl Mahkemeleri'nde kendisinin de peşin hükümle idam edileceği gelir kulağına.

Halikarnas Balıkçısı olarak bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı
Kendince, firarî askerleri haklı göstermek ya da mücadeleyi küçümsemek gibi bir amacı olmasa da, yargılama sırasında "yok" da diyemez, nedense doğru düzgün kendisini savunamaz bile. O, yargılama sonucunda idam hükmünü duymayı beklerken, 3 yıllığına Bodrum'a, kalebentlikle sürüldüğünü öğrenir.

Yol serüveni


Sürgün yerine götürülmek üzere derhal 2 asker nezaretinde yola çıkarılır. Kaçma olasılığına karşı İzmir'e dek vapurla gitmesine de izin verilmez. Bu nedenle Bodrum'a karayoluyla gidecektir. İşte bizim kitabımızın asıl hikâyesi bu yol macerasıyla başlıyor. Cevat Şakir, İstanbul'dan Bodrum'a gidişinin 6 ay süreceğini nereden bilebilirdi ki...

Konakladıkları çoğu yerde bir aksilikle, bir bahaneyle hiç de hesapta olmayan biçimde kimileyin 20-25 gün kalmak suretiyle Bodrum'a güçbela ulaşırlar. Bodrum'a varana dek nerelerde duraklamazlar ki, Afyonkarahisar, İzmir Karşıyaka, Aydın, Çine, Muğla, Milas... Her biriyle ilgili bir dünya anı, o zamanın kentleri hakkında pek çok gözlem kitabın sayfalarında keşfedilmeyi bekliyor.

Bodrum'a varana dek, gördüğü herkesten Bodrum'a ilişkin bilgi almayı deneyen Cevat Şakir, bir türlü istediği somut bilgileri edinemez. Yalnız savaş sırasında Bodrum Kalesi'nin harap olduğu öğrendiği için, kaleye kapatılamayacağı iyiden iyiye belli olmuştur. Bu durumda iki seçenek vardır: ya hapishaneye girecek ya da cezası Sinop'a sürülen arkadaşı Zekeriya gibi kalebentlikten sürgüne çevrilecektir. Kader, Cevat Şakir'in yüzüne güler ve kalemine duyulan saygı nedeniyle olacak, Bodrum'a vardığında kaymakam aldığı bildiri üzerine ona şehir içinde serbest dolaşabileceği müjdesini verir.


Bodrum günleri


Cevat Şakir'in Bodrum'la özdeşleşen şiiri
Bu noktadan sonra kitabın yol macerası bölümü bitiyor ve yazarın Bodrum'daki sürgün günleri başlıyor. Ama ne sürgün! Keşke bir suç işlesem de bana da böylesi bir ceza reva görülse. Gülünç bir fiyata, deniz kıyısında görür görmez vurulduğu bir evi kiralamakla başlar Cevat Şakir yeni yaşamını kurmaya. Günbegün evini, yeni yaşantısını düzenler. Bu sırada çeviriler yaparak günlük kazancını çıkarır.

Durumundan hiç de yakınmayan Cevat Şakir, cezasının bitimine 1,5 yıl kala -masum olduğu anlaşıldığı için olsagerek- affedilir ve cezasının kalanını İstanbul'da geçireceği bildirilir. Ama Bodrum'a âşık olan Cevat Şakir, cezası dolar dolmaz (ki zaten cezanın İstanbul'da geçen bölümünün boşa çekildiği anlaşılır; çünkü ortada İstanbul'da kalması mecburiyetini gösteren hiçbir belge yoktur!) ailesiyle birlikte Bodrum'a geri döner. Çocukları burada büyür.

Bodrum günleri Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın adım adım Halikarnas Balıkçısı'na dönüşmesine tanıklık eder. Başından beri yptıklarıyla yerli halkın dostluğunu ve muhabbetini kazanır. Avrupa'dan kaynak kitaplar ısmarlayarak balıkçılık ve tarım konusunda kendini epeyce geliştirir. Bilgilerini halkla da paylaşır. Çevresindekileri eğitir.

Yörenin iklim ve toprak özelliklerini iyiden iyiye araştırır. Öyle ki Bodrum'da, hatta Türkiye'de o güne değin bilinmeyen, yetişmeyen meyvelerin, bitkilerin tohumlarını getirterek Bodrum'da yetiştirmeye başlar. Günümüzün Bodrum mandalinası ve o zamanlar yazarın bile "greypfrut" dediği greyfurt meyvesi, onun sayesinde Bodrum'da yayılır.

Sonsöz


Cevat Şakir'in Bodrum'daki kabri
Bu kitabın dışında da biliyoruz ki Cevat Şakir, yazdıklarıyla Akdeniz kültürünün tanıtılması için büyük çabalar ve yararlılıklar göstermiş bir yazardır. Bodrum'u Bodrum yapan kişiliklerden biridir hiç kuşkusuz.

Çocuklarının eğitimi dolayısıyla İzmir'e taşınıp orada yaşamak zorunda kalsa da, gönül bağıyla hep Bodrum'a bağlı kalmış; 13 Ekim 1973 tarihinde öldüğünde de Bodrum'a gömülmüştür.

Mavi Sürgün, yazarı Halikarnas Balıkçısı yapan olayların başlangıç aşamasını anlatması bakımından önemlidir. Duru Türkçesi, akıcı anlatımı ve zengin biçimiyle Türk yazınının en güzel yapıtlarından biri olarak yeni kuşaklarca keşfedilmeyi bekliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder